Geçtiğimiz hafta bir tanıdığım, panikle beni aradı: “E-posta hesabım ele geçirilmiş, neredeyse tüm dijital hayatım oradaydı!” Ertesi gün başka bir arkadaşım kredi kartından habersiz harcamalar yapıldığını öğrendi. Bir gün içinde, iki farklı kişi aynı endişeyle karşı karşıya kalmıştı: “Benim verim ne kadar güvende?”
Bu olaylar üzerine kafamda şu soru dönüp durmaya başladı: Veri güvenliği kimin sorumluluğunda? Biz kullanıcıların mı? Yoksa bu hizmetleri sunan teknoloji şirketlerinin mi?
Kabul edelim, dijital dünyada artık hepimiz birer iz bırakıyoruz. Her tıkladığımız bağlantı, her alışveriş, her paylaştığımız fotoğraf; veri olarak bir yerlerde depolanıyor. Günümüzde “veri”, altınla yarışıyor desek abartmış olmayız. Hatta çoğu zaman daha değerli. Peki bu kadar değerli bir şeyi korumak kimin görevi?
Kullanıcıyı Suçlamak Kolay
Şifre olarak doğum tarihini kullanan, aynı parolayı tüm hesaplarında tekrar eden ya da gelen “hediye kazandınız” linkine tıklayan milyonlarca insan var. Ve evet, bu dikkatsizlikler sonucu hesapların ele geçirilmesi şaşırtıcı değil. Ancak bu tabloyu sadece “kullanıcı bilinçsiz” diye özetlemek, konuyu yüzeyde bırakmak olur.
Çünkü diğer tarafta da teknoloji şirketleri, bankalar, e-ticaret platformları, uygulama geliştiriciler var. Yani bizim verilerimizi toplayan, saklayan, analiz eden, çoğu zaman da bize sormadan paylaşan kurumlar. Ve ne yazık ki bu kurumların da kusursuz olduğu söylenemez.
Son yıllarda, çok uluslu dev şirketlerin bile hacklenerek milyonlarca kullanıcının kişisel bilgilerinin sızdırıldığını gördük. Yani mesele sadece kullanıcı hatası değil; sistemsel açıklar, güncellenmeyen güvenlik protokolleri, yetersiz şifreleme gibi ciddi sorunlar da masada.
Ortak Sorumluluk
İşte tam burada kabul etmemiz gereken bir gerçek var: Veri güvenliği, tek bir tarafın değil; hem kullanıcıların hem şirketlerin ortak sorumluluğudur.
Kullanıcı olarak şunları yapmalıyız:
-
Karmaşık ve benzersiz şifreler kullanmalıyız.
-
İki aşamalı doğrulama sistemlerini aktif etmeliyiz.
-
Bilmediğimiz kaynaklardan gelen e-postalara, mesajlara temkinli yaklaşmalıyız.
-
Her uygulamaya kişisel verilerimizi teslim etmeden önce bir kez durup düşünmeliyiz.
Peki ya şirketler?
-
En güncel güvenlik önlemlerini hayata geçirmeliler.
-
Kullandıkları yazılımları düzenli olarak güncellemeli, açıkları hızla kapatmalılar.
-
Kullanıcıların verilerini nasıl kullandıklarını şeffaf biçimde açıklamalılar.
-
Gizlilik politikalarını gerçekten uygulanabilir hale getirmeliler, sadece uzun metinlerle sorumluluktan kaçmamalılar.
Güven, Bir Lüks Değil, Hak
Artık dijital hizmet kullanmamak gibi bir lüksümüz yok. Bankacılık işlemlerinden sağlık randevularına, alışverişten sosyal ilişkilere kadar her şey çevrim içi. Dolayısıyla güven de bir lüks değil, temel bir kullanıcı hakkı.
Ne yazık ki dijital hizmet sunan birçok kurum, kullanıcı güvenliğini bir “maliyet” kalemi olarak görmeye devam ediyor. Oysa ki gerçek şu: Kullanıcıya güvenli bir ortam sağlamayan şirketler, uzun vadede güvenilirliklerini ve müşteri sadakatini kaybediyor.
Gelecek Bizim Ellerimizde
Veri güvenliği, teknoloji geliştikçe daha karmaşık hale gelecek. Yapay zekâ, nesnelerin interneti, büyük veri gibi yeni alanlar daha da fazla veri üretmemize ve paylaşmamıza neden olacak. O yüzden bu konu, bugünün değil, yarının da meselesi.
Peki biz ne yapacağız?
Suçlamakla vakit kaybetmek yerine, hem birey olarak bilinçleneceğiz hem de hizmet aldığımız kurumlara daha fazla hesap soracağız. “Gizlilik politikası” sadece bir kutucuk değil, bir hak talebi olacak. Çünkü veri güvenliği, sadece bizim dijital bilgilerimizi değil, hayat tarzımızı da koruyor.
Veriyi birlikte üretiyorsak, güvenliğini de birlikte sağlamalıyız. Şifreyi unutabiliriz ama sorumluluğu unutmamalıyız.