Geçenlerde bir arkadaşım aradı, sesi tanıdık ama kendisi yok gibiydi.
“İyiyim” dedi, sonra sustu.
“Yorgunum biraz…”
Bu yorgunluk öyle kol kaslarında ya da bacaklarında değil. Hani uzun yürüyüş sonrası olan türden değil. Uykuyla geçmeyen, tatille silinmeyen, yemekten sonra bile dağılmayan bir yorgunluk vardı sesinde. Ve dedim ki, bu hepimizin hikayesi.
Bedensel yorgunluk tanıdık; uzun bir gün, az uyku, yoğun tempo… Dinlenince geçer. Ama bir de başka bir yorgunluk var: duygusal yorgunluk. Ve bu çağ, bu hayat, bu zaman… bizi tam da oradan yakalıyor.
Sabah uyanıyoruz, daha gözümüzü açmadan bildirimler, haberler, yapılacaklar listesi… Zihnimiz sahneye çıkıyor, duygularımız arka kuliste bekliyor. “Sonra ilgilenirim” dediğimiz her his birikiyor. Ertelediğimiz her kırgınlık, bastırdığımız her öfke, yüzleşmek istemediğimiz her hayal kırıklığı… Hepsi içimizde kalabalık yapıyor. Ve sonunda, “yorgunum” diyoruz, ama neye yorgun olduğumuzu bilmiyoruz.
Bu yorgunluk, aslında taşıyamadığımız duyguların ağırlığı.
Çünkü sürekli güçlü olmamız gerekiyor. Sosyal medyada mutlu, iş yerinde başarılı, evde toparlayıcı… Her yerde bir versiyonumuz var ve bu versiyonların toplamı biz değiliz. Kendimiz olamadığımız her an, ruhumuzdan küçük küçük parçalar kopuyor.
Eskiden yorgunluk dinlenerek geçerdi. Şimdi bazı yorgunluklar sadece durarak geçiyor. Hissederek, kendine dürüst olarak, konuşarak, bazen ağlayarak, bazen sadece susarak…
Duygusal yorgunluk, insanın kendine uzak düşmesidir. Bedenin değil, kalbin “artık taşıyamıyorum” demesidir.
Ve fark etmeden çoğumuz bu haldeyiz.
Bir gün biri size “Nasılsın?” dediğinde, “İyiyim” demeden önce bir durun. Çünkü belki iyi değilsiniz ve bu da çok insanca. Belki sadece yorgunsunuz. Ama bu defa uyku değil, kendinize biraz şefkat iyi gelir.
Belki de bu cuma, bedeninizi değil ruhunuzu dinlendirme günü olsun.
Kapatın ekranları. Açın bir pencere. Derin bir nefes alın.
Sonra bir daha.
Bir daha.
Orada bir yerde, hala canlı bir parça var. Yorgun ama kaybolmamış.
O parçaya ulaşın.
Ona sarılın.
İyi gelecek.
Şimdi birlikte bir nefes alalım.
Çok karmaşık değil, hiçbir şeye gerek yok. Sadece kendine birkaç dakika ver.
🪶Sessiz bir yere geç ya da sadece oturduğun yerde dik otur. Omuzlarını hafifçe geriye al.
🪶Gözlerini kapatabilir ya da bir noktaya yumuşakça odaklanabilirsin.
🪶Burnundan derin bir nefes al, 4 saniye boyunca…
🪶Nefesini 4 saniye tut, sadece bekle…
🪶Ve şimdi ağzından yavaşça, 6 saniyede ver…
🪶Bunu 4 kez tekrarla. Her verişte biraz daha yumuşadığını fark et.
Sonuncu nefeste, içinden sessizce “Buradayım. Güvendeyim. Yavaşlayabilirim.” de.
Bu cümle küçük görünebilir ama sinir sistemin onu duyuyor. Ve bazen, sadece bir cümle bile toparlar insanı.
Unutma, sen sadece bedeninden ibaret değilsin. Ruhun da var.
Ve bu dünya ne kadar hızlı olursa olsun, senin yavaşlama hakkın var🧡
Sevgiyle ve Kalbimle
Nur Hayat Yıldız
Mindfulness & Nefes Eğitmeni