Mutluluk… Hepimizin aradığı ama kimsenin tam olarak tanımlayamadığı o his. Çoğu zaman onun, bir gün bir yerde bizi bulacağına inanıyoruz. Belki bir evin içinde, belki bir başarıda, belki birinin gözlerinde… Oysa mutluluk, ulaşılan bir yer değil; fark edilen bir an.

Hayatın bize sunduğu her şey, geçici. Sevinçler de, kederler de… Ama biz yalnızca mutlu olmayı hedeflediğimizde, geriye kalan duyguları bastırıyor; hayatı bütünlüğüyle göremiyoruz. Oysa gerçek huzur, sadece “iyi” anları değil, tüm yaşantımızı kapsayabildiğimizde doğar. İçimizde ne varsa – belirsizlik, kırgınlık, neşe ya da özlem – hepsi görülmek, hissedilmek ister. Hiçbiri düşman değil. Hepsi insan olmanın parçası.

Farkındalık bize şöyle der: “Olduğun yerde dur. Olduğun gibi kal. Ve sadece gözlemle.” Çünkü gözlemlediğimizde yargılamayı, değiştirmeye çalışmayı bırakırız. Zihnin gürültüsünün arasından, saf bir bilinç ortaya çıkar. Ve bu bilinç, her şeyin gelip geçici olduğunu bilen sessiz bir bilgeliktir.

Gerçek mutluluk, kendimizi düzeltmeye çalışmayı bıraktığımızda ortaya çıkar. Hayatın dalgalanmalarına rağmen, içimizde bir sabit nokta bulabildiğimizde… Yani bazen işler kötü giderken bile içten içe “Bu da geçecek” diyebildiğimiz o yer, işte orasıdır içsel özgürlük.

Çünkü mutluluk, dışarıdan gelen bir ışık değil, içimizdeki kabulle parlayan bir aydınlıktır. Kendimizi tüm yönlerimizle görmeye ve sevmeye başladığımızda, mutluluk da sessizce yanımıza oturur. Peşinden koşmamıza gerek kalmaz.

Ve belki de en sade haliyle şunu söylemek yeterlidir:
Mutluluğun sırrı, onu aramamak.
Sadece olduğumuz yerde durmak… ve olan her şeyi, olduğu gibi sevebilmek.

About the Author: Nur Hayat Yıldız
.Bütünsel Dönüşüm Rehberi .Mindfulness ve Nefes Eğitmeni

Leave A Comment