Çocukken sokaklarda “Güzellik mi, çirkinlik mi?” isminde bir oyun oynardık. Yüzü duvara dönük ebeye diğer çocuklar sorardı; “Güzellik mi, çirkinlik mi?”

Cevaba göre güzel görünmeye ya da çirkin görünmeye çalışırdık. Güzel ya da çirkin olamayanı ebe yerine seçerdi.

Oyun içinde dürüstlüğü de barındırıyordu. Çocuk zihni dürüsttür. İnsan büyüdükçe sahip olduğu bu sihirli anahtarı kaybeder.

Konfüçyüs “Keşke insanlar güzelliğe düşkün oldukları kadar dürüstlüğe de düşkün olsalar.” der.

Türkiye güzeli seçildi ve günlerce farklı mecralarda gündemi meşgul etti. Yok yeterince güzel değil, yok torpilli, yok görev yerine gitmedi. En ince detaya kadar yazıldı, çizildi. Muhtemelen kendinden önceki güzeller gibi televizyona transfer olur. Çünkü televizyonlar güzelden geçilmiyor. Dizilerdeki, filmlerdeki tüm kadınlar güzel ve çekici, erkeklerse yakışıklı ve karizmatik. Evler güzel, arabalar güzel. Kapılarda şoförler, evde temizlikçiler dizilerdeki hayatlar da güzel.

Türküler güzellere yakılmış, ressamlar güzelleri çizmiş. Çiçeklerin içinde güzellik tacını orkide almış. Güzellik ve güzellik algısı tüm benliğimizi kaplamış iken neden bunca çirkinlik yaşanıyor.

Neden?

Kadınlar tek tek en yakınları tarafından öldürülüyor.

Küçük bedenler istismara uğruyor.

Yaşlı ya da engelli bakımevleri şiddetle anılıyor.

Dolandırıcılar, suç örgütleri, para aklayanlar, kaçakçılar, katiller, hırsızlar bu kadar çok.

Ayıplı mal üretenlerin, fahiş fiyatlara ürün satanların yaptıkları işe ticaret mi demeliyiz?

Siyasetçilerin yaptıklarını anlatmaya kelimeler yeter mi?

Keşke gerçekten bu güzellik düşkünlüğünden vazgeçsek de herkesin iyi niyetli, dürüst, erdem sahibi olduğu başka bir dünyaya ışınlansak. Bir bakmışsınız, cennetteyiz. Bence bunun anahtarı büyürken kaybettiğimiz DÜRÜSTLÜK. Hem özde, hem de sözde dürüst olmak, bu dünyada bizlere cennetin kapılarını aralayacak.

Nasıl mı?

Derviş ve Kuş

 

 

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.

Hazreti Süleyman aleyhisselam dervişi hemen huzuruna çağırtır.

Ve ona sorar;

“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

Derviş kendini savunur;

“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.

Bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;

“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin.

Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”

 

 

Kuş kendini savunur.

“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”

Hazreti Süleyman aleyhisselam bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.

“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Kuş o anda;

“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hazreti Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar;

“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar…

Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

Giydiğimiz hırkaları çıkarsak yetiyor.

 

Sevgiler

Ayşegül Ekşi • 11/10/2024

About the Author: Ayşegül EKŞİ

One Comment

  1. SELDA AKSOY YETKİN 18/10/2024 at 14:39 - Reply

    Giydiğimiz hırkaları çıkarsak ve içimizdeki vicdanı devreye soksak çok güzel olur, emeklerine sağlık.

Leave A Comment