Benay Durmaz Güner | 25.04.2025 | Yaratıcı Bir Eylem: Bir Var Olma Biçimi – Rick Rubin

Kitapların bizi tam da ihtiyacımız olduğu anlarda bulmak gibi bir özelliği olduğuna inanıyorum her zaman. Bu, bazen okuduğumuz bir kitabın rastgele bir sayfasını açıp, sorularımıza cevap aradığımız içgüdüsel rutinlerimiz olabiliyor. Bazen de bir kitabın kendisi başlı başına bizi tam da ihtiyacımız olan anda buluyor, sessizce uzanıp elimizi tutabiliyor. Rick Rubin’in Yaratıcı Bir Eylem: Bir Var Olma Biçimi kitabı tam da böyle bir kitap benim için. Sanatçı gibi yaşamanın bir varoluş hali, bir oluş biçimi olduğunun altını yüksek sesle çizen, her sayfasında daha da içime dokunan bilge bir rehber gibi. Tonu oldukça hafif ve yalın olmasının yanı sıra, entelektüel ağırlığı ve ilham verici bilgeliği ziyadesiyle hissedilen bir kitap.

 

 

 Sanatçının gerçek eseri bu dünyada var olma biçimidir.

Yaratıcı Bir Eylem: Bir Var Olma Biçimi yalnızca yaratıcılık üzerine yazılmış bir kitap değil üstelik; aynı zamanda kendi varlığımıza, dünyayla kurduğumuz ilişkiye, üretmenin anlamına ve yaratıcılığın tabiatına dair iç sohbet havasında geçen ancak hepimize derin bir bilgelik sunan bir kitap.

Kitap, bir “nasıl yapılır” rehberinden çok, yaratıcı bir yaşam tarzına çağrı niteliği de taşıyor. Rubin, yaratıcı gücün sadece sanatçılara ait olmadığını; hepimizin, günlük yaşantımızda bir cümle kurarken, bir sorun çözerken, bir arkadaşımıza mesaj atarken dahi bu yaratıcı gücü kullandığımızı vurguluyor.

Manevi tarafı da oldukça kuvvetli bir kitap aynı zamanda. Kitapta sanatın sadece estetik ya da entelektüel bir pratik değil, aynı zamanda ruhani bir deneyim olduğu da sıkça yineleniyor. Rubin, yaratma sürecinin insanın evrenle kurduğu bağa ve sezgiye dayalı bir ritüel olduğuna inanıyor. Rüyalarımızın, bilinçaltımızın, tesadüflerin ya da iç sesimizin bu süreçte nasıl birer “mesaj” taşıyıcısı olduğunu anlatıyor bize.

Rubin’in önerdiği yaratıcılık pratiği, özellikle “farkındalık kavramı etrafında şekilleniyor. Günlük hayatta basit ritüeller aracılığıyla dikkatimizi içe ve dışa yöneltmeyi öneriyor. Yaratmak için önce “duyumsamak” gerektiğinin altını çizerek; sessizliği dinlemek, doğaya bakmak, gökyüzüne, bir ağaca, bir melodiye odaklanmak… Farkındalıkla odaklanmak. Bunun içimizden taşan meselelerin dışa vurumuna destek olduğunu belirtiyor.

Kitabın en çarpıcı bölümlerinden biri, sanatçının evrensel bilince bir anten gibi ayarlanması gerektiğini söylediği bölüm. Rubin’e göre fikirler evrende titreşen dalgalar gibi dolaşıyor; önemli olan, onları yakalayacak açıklığa ve hassaslığa sahip olmak. Bu bakış açısı, yaratımı bireysel bir çabanın ötesine taşıyor. Çünkü sanatçı yalnız değil, evrenin büyük senfonisinde sadece bir enstrüman ona göre.

Rick Rubin, dokuz kez Grammy ödülü kazanmış, Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilmiş, MTV’nin “Son 20 yılın en önemli Müzik Yapımcısı” olarak adlandırdığı ve Rolling Stone dergisi tarafından her müzik türünde başarılı seçilmiş bir müzik yapımcısı. Aynı zamanda da bir Zen ustası. Rick Rubin’in diskografisine baktığımızda liste o kadar uzun ki saymak mümkün değil, ama bazı isimler: Tom Petty, Adele, Johnny Cash, Red Hot Chili Peppers, Beastie Boys, Slayer, Kanye West, The Strokes, System of a Down, Jay-Z, Dixie Chicks, Metallica, AC/DC, Aerosmith, Linkin Park, Neil Diamond, Mick Jagger…

Onu özel kılan şey ise teknik bilgisinden ziyade, müziğin özüne, duygusuna odaklanması. Minimalist yaşam tarzı, meditasyon alışkanlığı ve doğayla kurduğu ilişki, tabiata olan yatkınlığı onun üretim anlayışına da sirayet eden en önemli unsurların başında geliyor.

Rubin bu kitapta “şöyle yapmalısın” demiyor bizlere. Aksine, zaten içimizde olan bir bilgeliği, sezgiyi ve yaratma gücünü nazikçe hatırlatıyor. Yaratıcılığı sadece sanatçılara ait bir özellik olarak değil, her insanın doğasında var olan bir ifade biçimi olarak tanımlıyor. Çünkü yaratıcılık sadece sanat üretimi ile ilgili değil. Hepimiz bir şeyler yaratıyoruz: bir fikir, bir cümle, bir ses, bir his, bir çözüm, bir yol… Yaratıcılık bir tarafıyla hayatımızı kolaylaştıran problem çözme becerimize hizmet eden bir zihin yapısı, bir diğer tarafıyla da içimizden yükselen seslerin meselesiyle ilgili.

Rick Rubin; “Ormanlar ve okyanusları, sıcaklığı ve soğuğu yaratırız. Sözcükler okur, sesler duyar, onları anlamlandırırız.” diyor. Her birimiz tam da bunu deneyimliyoruz. Kelimeleri okuyoruz, sesleri duyuyoruz, eş zamanlı kendi sesimizi duyuyoruz ve yorumlarımızı katıyoruz. Sonra da cevaplar üretiyoruz. Her biri bizim kendi ormanımız. Her birinin ısısı bizim içimizden yükseliyor. Her bir an bizim yarattığımız bir dünya.

“Her birimizin içinde bir saklama alanı bulunuyor. Bu alan sürekli verilerle doluyor. Bilgi, bu hazneye yağmurun bir varile dolması gibi doğrudan girmez. Her birimiz için benzersiz bir şekilde süzülür. Yaratıcı eylem, haznemizin içerdiği her şeyi elimizdeki potansiyel malzeme kabul etmek, o anda faydalı veya önemli görünen unsurları seçmek ve onları ifade etmek olarak düşünülebilir. Sanat, bizim görünmeyen dünyaya açılan kapımızdır.” İşte bu derinlemesine bakabilme yeteneği, haznemizdeki her şeyi yaratıcılığımızın temel malzemesi olarak kabul etmek,  dünyaya açılan kapımız.

Her birimizin aynı konuda bir metin yazdığını düşünelim. Bu metni oluşturan ve içsel haznemizden süzülecek potansiyel malzemelerimiz biricik olacaktır. Çünkü her birimizin saklama alanı, sırt çantası; kendi deneyimlerimizle, kendimize kattıklarımızla, bakış açımızla şekilleniyor.

Rubin verdiği bir diğer örnekte, bir yıl boyunca haberleri okumak yerine klasik edebiyat okumayı tercih ettiğimizde, bu süre sonunda edebiyattan kazanacağımız büyüklükle birlikte seçkinliği fark etme duyarlılığımızın, haberleri okuyarak elde edeceğimizden çok daha gelişmiş olacağının altını çiziyor. Üstelik sadece sanata dair de değil diye ekliyor. Arkadaş seçimlerimiz, sohbet konularımız, kafa yorduğumuz düşüncelerimiz için de geçerli bu. Zihinsel kapasitemizin mümkün olduğunca çoğunu canlı tutmalı ve işin kendisine yatırım yapmak için özgür olmalı; kendimizi kolayca meşgul edebileceğimiz tüm gereksiz düşünceler ve karar alma süreçlerinden sıyrılmalı ve onlar tarafından tüketilmemeliyiz. Tüm bu hususlar, çok iyiyi iyiden ve seçkini de çok iyiden ayırt etme yeteneğimizi etkiliyor. Neyin zamanımıza ve dikkatimize değer olduğunu belirlememize yardımcı oluyor. Çünkü ruhumuza hizmet eden şey, sanatsal üretimlerimize de yaratıcı zihnimize de hizmet ediyor. Sanatçı olmak, bizim dünyayla olan ilişkimizle ilgili.

Kitap boyunca Rubin’in doğrudan bizimle konuştuğunu da hissedebiliyoruz.
Evrensel dinamiklerden bahsediyor olmasının bunda etkisi büyük elbette: yaratma, paylaşma ve bağ kurma dürtüsü. “Sanat yapmanın en büyük ödüllerinden biri onu paylaşabilme yeteneğimizdir. Onu alacak bir izleyici olmasa bile, bir şey yapma ve onu dünyaya sunma kasını geliştiririz. Çalışmamızı bitirmek geliştirilebilecek iyi bir alışkanlıktır. Özgüveni artırır. Güvensizliklerimize rağmen, çalışmamızı serbest bırakmak için kendimize ne kadar çok zaman ayırabilirsek, güvensizliğin ağırlığı o kadar azalır.” diyerek bağ kurma dürtümüzü hatırlatıyor bize Rubin.

Kitapla birlikte, kusurları kucaklamanın önemini de hatırlıyoruz. Rubin’in “Kusurlar altındır, hikayenin parçasıdır” öğretisine eşlik ediyoruz. Çünkü hem yaratıcı hikayelerimizin, hem de kendi hayat hikayemizin bir parçası kusurlar. Onları kucaklamayı öğrenmeye çalışıyoruz. Kusurlarımız da ilham verici tüm süreçlerin bir parçası. İlham aslına bakarsanız farkındalıkla görebildiğimiz her yerde.

Rubin’in dediği gibi “Sebepsiz yere engin denizleri seyre dalmanın çekimine kapılmayız. Derler ki o engin sular kim olduğumuzu tüm aynalardan daha iyi yansıtır.” Sonra Sabahattin Ali’nin cümlesi düşüveriyor aklıma. Zaten sıkmadan uzun uzun anlatmasını bilen yegane geveze, denizdir.Suya anlatmak, suya bırakmak, suya dalmak, suyu dinlemek, sudan ilham almak, suya teslim olmak…

Bu kitap bitmiyor bana sorarsanız. Okuyup ağzımızda sadece tadı kalan ya da biten, tükenen türden bir kitap değil. Bu tadın bize ilham verdiği ve aynı zamanda tekrar tekrar bizi kendi içine çektiği bir kitap.

Yaratıcı bir hayat bana hem neşe, hem yaşam enerjisi, hem de teselli sunuyor. Kendimle temas kurmamı sağlıyor.

Nefes almanın rengarenk ve çok katmanlı bir yolu gibi.

Benay Durmaz Güner

www.iyikipodcast.com

 

İyi Ki Podcast Bölümlerini Dinlemek için:

https://open.spotify.com/show/6pGppehubxZq5a5z9Yzbmx?si=8db790298f2741b6

 

 

About the Author: Benay Durmaz Güner
Benay Durmaz Güner @iyikipodcast Her ay yeni bir yazı! Marketing & Communication Strategist İyi Ki Podcast Producer & Host

Leave A Comment