Dinamit gibi patlayan mısır!

Komşu ateşiyle pişen fasulye!

Hayat kadar acı biber!

Etiketlerinin cazibesine kapılmamak mümkün değil. Bu etiketlerin ardında satış stratejisi var, zeka var, espri var. Bu etiketleri görünce o tezgahtan alışveriş yapmadan geçmek ayıp olurdu. O nedenle yaratıcı etiketlerin olduğu tezgaha yanaştım. Ürünlerinden ihtiyacım olanları aldım. Aslında pazarlarda bu tarz etiketlere pek rastladığımız söylenemez. Büyük çoğunluğu tek düze fiyat belirtiyor. Başka bir şehrin toprağında binbir emekle yetiştirdiği ve senin beğenip alman için onca yolu kat ederek getirdiği fasulyeleri, mısırları, kestaneleri, sebzeleri satmak içinde kafa yormuş bir satıcıyı takdir etmek gerekirdi. Pazarda takdir de alışveriş yaparak olur.

Pazarlar açgözlü insanoğlunun gözünüzü doyuruyor ve bize fazlasıyla çok seçenek sunuyor. Her bütçeye uygun ürün bulmak mümkün. Tabii bir bütçeniz varsa. Yazık ki o bütçeye sahip olmayan azımsanmayacak sayıda da yurttaşımız var.

Aslında pazara gitmeyi seven biri değilim. İnsanlar omuz omuza ilerler, sürekli bağırış çağırış nedeniyle kalabalık ve kaotik gelir. Ancak mecbur olduğum zamanlarda pazara giderim. Bu iş annemindir. O, tüm pazarı gezer yine de genelde hep aynı kişilerin tezgahından alışveriş yapar. Yoğurt, tereyağ, kesik aldığı Esra’sı, Esramız var. Güler yüzü, tatlı dili ve tertemiz, lezzetli ürünleriyle vazgeçemediğimiz Esramız. Sebzecisi birkaç tane, hepsinin ortak özellikleri Gölhisarlı olmaları. Meyvecisi de birkaç tane, onların ortak özelliği yok. Patatesçisi, kestanecisi, sütçüsü var. Sanırım birçok kadın için durum aynı. Annem bağ kurmayı seviyor!

Pazarlarda gezerken çiftçilerin ve pazarcıların işlerinin zor olduğunu düşünürüm. Çiftçiler ürünleri türlü emekle yetiştirecek, sabahın köründe taze taze toplayacak ve yollara düşüp pazarlara getirecek. Pazarcı da, geceden sebze meyve haline gidip ürün alacak, gelip pazara tezgahını açacak. Bu işin yağmuru, ayazı, karı, sıcağı var. Tüm gün insanlara ürün beğendirip satmaya çalışmak kolay olmasa gerek.

Peki bunca emeğin kıymetini biliyor muyuz?

Yediğimiz her sebze ve meyve de yetiştirenlerin (üretenlerin), toprağın, topraktaki solucanların, güneşin, suyun, rüzgarın, havanın katkısını, süt, yoğurt, peynir, yumurta alırken ineğin, keçinin, tavuğun, onlara özveriyle bakanların, soframıza getirenlerin emeklerini göz ardı ediyoruz. Sanki çiftçiler bizler için üretmek, hava, su, toprak büyütmek, lezzet katmak zorundaymış gibi davranıyoruz. Oysa her ısırıkta bunca emeğin farkında olmalıyız. Kaynayan her tenceremizde onları anmalıyız. Onlar emek verip üretmese bizler aç kalırız.

Bize sunulan nimetlerin farkında olmak kıymetli. Sebze, meyve, süt, yoğurt, hava, su, toprak diye adlandırıp aramıza mesafe koyuyoruz. Oysa yediğimiz her şey bize dönüşüyor. Midemize girdiğinde portakal, karnabahar, ceviz, incir, fasulye, patates ve daha nicesi özünü bize bahşediyor ve hep birlikte insan olmaya çalışıyoruz.

About the Author: Ayşegül EKŞİ

Leave A Comment